Basına ve kamuoyuna

 

Demokratik toplumun ve barış ortamının oluşması, toplumsal özgürlük ve eşitlik taleplerinin yasakçı politikalardan kurtarılmasıyla mümkün olabilir.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından 2 Mayıs 2025 tarihinde çıkarılan “toplumsal cinsiyet ve bazı kavramların kullanımı hakkındaki” genelge ile kadın kırımı karşısında, kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelelerinde ürettikleri bazı kavramların kullanımının pratikte yasaklanmaya çalışıldığını öğrenmiş bulunuyoruz.

Her gün onlarca kadın, evlilik ve aile içinde kadına yönelik şiddet ve katliamlarla kırımdan geçiriliyor. Kırım halka halka çocuklara, gençlere ve tüm diğer toplumsal kesimlere doğru yönelerek toplum kırımı haline getiriliyor. Hükümetin toplum kırımına dönüşen bu sorun karşısında, kadın kırımı karşısında devasa bir payı olan, toplumsal cinsiyetçi rolleri inkâr eden genelgesini kabul etmiyoruz.

Biliyoruz ki şiddet ve kırım karşısında etkili politikaların hayata geçirilmesinde, çözümlenmelerinde ve çözümlerinde sebeplerin açıkça ortaya konması hayatidir. Dayanakları ortaya konulmaksızın açığa çıkan sonuçların yarattığı toplumsal sorunların ne engellenmesi ne çözülmesi mümkündür. Kadınların kavramlarını yasaklayarak, kadınların verdikleri mücadelelere saldırmak, kadın kırımını görünmezleştirmek, fail pratiğidir.  Yapılması gereken kadınların özgürlük ve eşitlik taleplerini esas almak; evlilik ve aile gibi kurumların ancak bu esasla var olmasını sağlamaktır. Bu hem demokratik toplumun sivil unsurları olan kadın hareketlerinin hem de toplumsal özgürlüğü ve eşitliği savunan tüm diğer kesimlerin ülkeyi yönetenlere yükledikleri sorumluluktur.

Meşruluğunu öncelikle kadınların, erkek egemenliği ve tahakküm karşıtı toplumsal hareketlerin verdikleri mücadeleden alan, bu vesileyle anayasal hak haline gelen uluslararası insan hakları ölçülerinin uygulanması, genelge ile yok sayılmaktadır. Nitekim evrensel düzeyde özgürlük ve eşitlik mücadelesi yürüten kadın hareketlerinin ortak kazanımı CEDAW başta olmak üzere Türkiye’nin taraf olduğu tüm diğer insan hakları mekanizmaları, sözleşmeleri ve ölçüleri, kadına yönelik ayrımcılığı, özel bir ayrımcılık biçimi olarak ele almakta ve önlenmesini hükümetlerin toplumsal cinsiyetçi rollere karşı etkili politikalar yürütmesinde görmektedir.

Türkiye açısından bu sözleşme ve ölçülerin bağlayıcılığı Anayasa madde 90/5’e dayanır. Anayasaya göre taraf olunan sözleşmeler, ülkelerin yerel hukuklarıyla ve politikalarıyla çeliştiği takdirde esas alınması gereken uluslararası sözleşmeler olmalıdır. Toplumsal meşruiyet taşımadığı gibi anayasaya, insan haklarına ve uluslararası sözleşmelere aykırı olan bu genelge ile Hükümet, toplumsal cinsiyet rollerini yok sayarak, kavramları yasaklayarak kadına yönelik ayrımcılığı tırmandırmaya çalışmaktadır.

Biz TJA olarak, barıştan anladığı ve uğruna mücadele ettiği barış anlayışı; kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelelerinin önündeki engellerin kaldırılması, kadın özgürlükçü bir sistemin inşa koşullarının oluşturulmasıdır. Demokratik toplumun ve toplumsal barışın inşasının öncelikli koşulu da budur. Yasakçı politikalar tarihin hiçbir döneminde toplumsal barışı sağlamamıştır. Bu temelde bütün kadınları, özgürlük mücadelesi ile açığa çıkardıkları kavramları sahiplenmeye; hükümeti de yasakçı politikalardan vazgeçmeye çağırıyoruz.

Tevgera Jinên Azad (TJA)

 

You may also like...