BASINA VE KAMUOYUNA-  EM XWE DIPARÊZIN

 

25 kasıma giderken TJA olarak jinosidten jeneosite ‘kahraman erkek’in’ kurnaz, sahtekar tarihine karşı kadın özgürlük mücadele tarihini yazan kadınların yüzyılındayız. Bugün mücadele tarihimiz ilk ezilen cins, sınıf, ulus olan kadından özgür eş yaşamın Binevşi çizginin tarihidir.

 

Erkek egemen zihniyet kendini, devlet adı altında inşa ettiğinden beridir kadın düşmanlığı yapmakta buna karşı kadın özgürlük mücadelesi de aralıksız devam etmektedir. Kadın direnişi, erkek devletin ırkçı, cinsiyetçi, militarist, dinleri istismar eden yapı olduğunu açığa çıkardı, ulus devletlerin insanlığa karşı suçları işlediği, erkeklerin organize suç örgütlerine (hırsızlık, uyuşturucu, kumar, cinayet, taciz, tecavüz, kadını cinsel köleliğe zorlayan erkek şebekeleri…) her gün af çıkardığı, kadına karşı cinayet şebekesine dönüştüğü gün yüzüne çıktı. Bin bir bedel, emek ve deneyimlerimizle erkek egemen ideolojiye karşı kadının özgürlük ideoloji yol aldı.

 

AKP-MHP faşist iktidarı savaş çığırtkanlığı ile ayakta kaldığını zannederek, tükenmiş siyaset, sağlık, eğitim, iç ve dış politikası, çöken ekonominin üstünü örtmek için başta kadınlar olmak üzere toplumun tüm haklarını gasp ederek varlığını jöh, pöh, bekçi siyasetiyle yürüttüğü artık bilinmektedir. Bugüne kadar monarşiler de dahil asla yaşam bulmamış tekçi sistemi ayakta tutmak için kadın düşmanlığı yaparak varlığını sürdürdüğünü zannediyor. 25 kasım tarihçesine de bakıldığında Dominik faşist diktatörlüğüne karşı mücadele eden Mirabel kardeşlerin politik kimliğini faşist erkek yapılanmasına vurgu yapmadan ‘kadına yönelik şiddetle mücadele günü’ olarak ele almaları hala biz kadınların eleştiri konusudur. Ama yine de kadınlar faşizmin bir utanç olarak tarihte yer almasını sağladı.

 

TJA tarihin tekerrür ettiğine inanmaz. Bugün kadınların siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik, seçme-seçilme, yerel yönetim, hukuk, eğitim, sağlık, medya kısaca tüm yaşam alanlarındaki kazanımlarına karşı erkek devlet yapılanmasının saldırıları nafile ve beyhude olduğunu deneyimlerimizden biliyoruz.

 

Kürdistan’ın 3. Dünya Savaşının startı verilen coğrafya olarak seçilmesinin nedenini biliyoruz. İlk cephenin ışid tarafından devletsiz halk ve inanç olan Ezidi Kürt, Şengal, Kuzeydoğu Suriye’de Küdistani kadınlara karşı başlatılmasının nedeni vahşi erkek devlet yapılanmasıdır. Kadın kazanımlarına yönelik erkek egemen emperyal patlama olan işid’in hegemonlarca beslendiğini dünya biliyor. Ama 60 erkek devletin, beş bin yıldır yapılandırdığı nato’nun havadan ve karadan konumlandırdığı dev savaş teknolojisinin çaresiz kaldığı ışid’e karşı Kürt kadın öncülüğündeki öz savunma direnişi dünya kadınlarına ilham verdi.

 

Bugün 3. dünya savaşında işid’e, destekçilerine ve aynı zihniyette olan tüm yapılanmalara karşı yani barbar, vahşi, erkek savaş cephesine karşı Kürt kadın öncülüğü, ilk kez dünya savaşında kadınlar mülteci değil direnişçi, savaş ganimeti değil, ganimeti durduran oldu. Kadının insani, vicdani, ahlaki, hukuki öz savunmasını dünyanın başına bela olan ışid’e karşı direnişi başarıncaya kadar legal, başardıktan sonra illegal ilan edilmesi kurnaz, hain erkek devlet politikasıdır. Kürt kadın örgütlenmesine ve Kürt ulusal birliğine yönelik havadan ve karadan saldırıların nedeni bu öz savunmanın özgürlük ideası olan dinamiklere ilham vermesini engellemektir. Ancak dünya âlem biliyor ki artık biz kadınlar öncülük fikriyatı olmayan örgütsüz, direnişsiz değiliz. Demokratik ulusun öncüsü kadınlar durdurulamaz, diyoruz.

 

Bu nedenle akp-mhp tek adam rejiminin Kürdistan ve Türkiyeli kadınlara yönelik saldırıları erkek şiddetinin yanı sıra üniformalı erkek devlet şiddeti, şüpheli kadın ölümlerini sistematik hale getirdi. Buna karşı mücadele eden kadınları Şengel ve kuzeydoğu Suriye kadınlarının direniş duruşundan bağımsız tutmamakta, illegalize etmekte. Dünyanın neresinde bir kadın kazanımı varsa kendi iktidarına karşı tehlike olarak görmekte, erkek egemen zihniyetin ittifak diplomasisi yapmaktadır. Bu nedenle Ortadoğu, Afrika, Asya, Avrupa, Latin Amerika, Kürdistan ve dünyada kadının ortak mücadelesine karşı erkek egemen devletin ortak ittifak arayışı ile faşist zihniyetler hortlatılıyor.

 

Devlet kıyyımlarla kadın kazanımlarını yüzlerce yıl geriye çekmeye heveslenmiş kadının söz, irade, karar, seçme, seçilme ve kendini yönetme hakkına el koyma girişimlerinde ısrar etmektedir. Kadının şiddette karşı mücadelesi de dahil, ifade ve örgütlenme özgürlüğünü kreminize, illegalize etmekte. Her defasında kadının bağımsız örgütlemesini yok saymakta suçlamakta. Yerel yönetim kadın kurumlarına erkek atanması kadın alanlarını işgal içinde işgaldir. Sistem kadın kurumlaşmasını kendi iktidarı için saatli bomba tehlikesinde görmektedir.

 

Bir köye dönüşmüş olan dünyada devletlerin buna karşı çıkmaması kendi imzaladıkları uluslararası protokollere ihanet etmeleri erkek devlet yapılanmasının kadın düşmanlığıdır. Kurnaz, hain erkek devlet politikasıdır. Devletlerin insanlığa karşı işlenen suçların başında gelen tecritle tüm toplumu nefessiz bırakan akp-mhp rejimine sessiz kalan suç ortalığı somut örnektir. Kürt halk önderi sayın A. Öcalan’a uygulanan İmralı tecritti aslında kadın mücadelesine uygulanan tecrittir. Bugün sayın Öcalan kadın özgürlük fikriyatından dolayı suçlanıp yargılanmaktadır. 21 yıldır her gün derinleştirilen tecrit içinde tecritle insanlık tecrit edilmektedir. Adolf Hitlerin esir kamplarını aşan zindanlar dışarda mücadele eden kadınlara karşı kullanılan rehine politikasıdır, gözdağıdır, sindirmedir. Ama bilinmelidir ki red ve inkar eden utanmazın yerine unutmayacağız, korkması gerekenin yerine korkmayacağız. Kadın mücadelesi her yerde, politik tutsaklar onurumuzdur, demeye devam edeceğiz. Tecritte son özgürlük hemen şimdi diyoruz.

 

25 kasım 1960’dan bugüne Patria-Minerve-Maria Mirabel kardeşlerin katledilişinin 80’ninci yılına girdik. Kürt kadınlarından kaç Mirabel kardeş katledildi. Pariste Sakine-Rojbin-Leyla, Silopi de Seve-Pakize-Fatma, Kobane’de Mizgin-Emine-Zehra, Maxmurda Eyşe-Ezime-Hawa ve  Rojhılat da kadın özgürlüğüne tecavüz ve idam eden zihniyet sayısız kadın özgürlük direnişçisini katletmekte.

 

Ancak kadın, özgürlük ideasını yaşam damarına dönüştürdü. Her gün kadın katliamlarının artığı bu topraklarda Gülistan Dersimde 5 ocaktan beri kayıp, postallı, üniformalı kadın katillerine karşı failler yargılanıp cezalandırıncaya kadar alanlarda olacağız. Kadın cinayetleri politiktir, kurnaz, sahtekar erkeğin ırkçı, cinsiyetçi karakterinin aşka, sevgiye ihanetidir. Öldüren aşkı, sevgiyi red ediyoruz, boyun eğmeyeceğiz, af etmeyeceğiz, mahkûm edeceğiz, (kadın ve insan sevgisinden mahrum edeceğiz).

 

Bunların yanı sıra sistemin uyguladığı şiddet politikaları İstanbul sözleşmesini yok saymasından tutalım, çocukları taciz ve tecavüz edenle evlendirme girişimleri, cemaat evlerinde istismar edilmeleri bu politikalar sonucudur.

Covid-19 salgınına bütçe ayırmadan kadını politik olan özel eve kapatan, yeniden çocuk, yaşlı, engelli ve temizlikten sorumlu tutup erkeğe cinsel servis yapan konumu dayatıyor. Kadının özgürlük ideasını itibarsız kılma girişiminde bulunan kapitalist modernitenin hizmetine zorlamaktadır. Kumar oyunu olan kapitalist modernite bir du şeşle sınırsız büyüme, çılgın rekabet ile sınırlı kaynaklar üzerinden doğayı ve toplumu felakete sürüklemektedir. Sınırlı kaynaklardan sınırsız kar hırsı ile faşizm kadının emeğini sömürerek katliama dönüştürmüştür. Oligarşik, monarşik yapılanmaları da bağrında besleyen kapitalizm çılgın büyüme hayallerine herkesi sürüklediğini zannederek militarizmle sınırsız kar elde etme politikası iflas etmesine rağmen sürdürmekte, taşeroncu erkek devleti silahlandırarak yürütmektedir. Biz kadınların demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmasının dünyaya ilham kaynağı olmasının önünü kapatmak istemektedir. Kadın doğa demokrasisidir radikal demokrasi ile özgürlüğe demekten vazgeçmeyeceğiz.

 

Bu yıl 25 kasım ‘Em Xwe Diparêzin’ kampanyamızın tarihine denk gelmesi kadın özgürlük mücadelemizin aralıksız sürme kararlılığıdır. Sözü silahtan güçlü kadınlara bugün siyasal, kültürel, ekonomik, fiziksel, sözel, psikolojik, medya şiddetine maruz kalmaları kadın kazanımlarının artmasıyla ilgilidir. Kadın üzerinden üretilen şiddet sarmalı ile beslenen erkek iktidarı kadının değiştirip dönüştüren dinamik olunca çeşmenin suyu eş zamanlı kesildi. Ataerkil ‘devletimin kadını, ırkımın kadını, dinimin kadını, mezhebimin kadını, sınıfımın kadını, fikrimin kadını, aşiretimin kadını, ailemin kadını, benim kadınım’ söylemleri kadın mücadelesi karşısında artık beslenemiyor.

 

Bugün ulus devletin iflası ile ‘kahraman erkekliğin’ iflasının eş zamanlı olması kadın özgürlük mücadelesinin sonucudur. Yine bugün hiçbir kadın ‘beni sömürgeci devlet öldüreceğine devletim öldürsün, toprak parçalanmasın diye evleneceğime, holdingler parçalanmasın diye evleneyim, beni üvey babam döveceğine öz babam dövsün, sokaktaki erkek vuracağına, kocam vursun, kocam döveceğine sevgilim dövsün, kuma olacağıma metres olayım, töre cinayetiyle öleceğime, aşk flört cinayetiyle öleyim’ diye mücadele etmiyor asla da etmeyecek.

 

Kapitalist modernitenin kadına yönelik şiddeti ırkçı, cinsiyetçi zihniyetle gerici-ilerici diye parçalayan, görünmez kılan, modernize, romantize eden şiddet politikalarına karşı topyekûn karşı çıkıyoruz. Bizim irademizi yok sayarak bize biçip giydirdiğiniz ırkçı, cinsiyetçi, dini istismar eden tüm elbiseleri yırtıp attık, faşist erkek yapılanması zulme soyunduğunda, biz direniş giyindik.  Direniş meşalesini yükselterek bedenimizi, yaşamımızı, toprağımızı, suyumuzu, dağlarımızı, ormanlarımızı, yaylalarımızı, börtü böcekle yaşam alanlarımızı, özgürlüğümüzü, ana dilimizi örgütlenerek savunuyoruz. Anka kuşu misali küllerimizden yeniden canlı doğa yaşamına ulaşacağız. Özgürlük örgütsüz olmaz yaşam kaynağımızdır.

 

TJA olarak kadın düşmanı politikalara boyun eğmeyeceğiz. Eli sopalı erkekten, eli coplu postallı, üniformalı erkek devletten korkmuyoruz tıpkı yoldaş kılıfına bürünen erkek gibi af etmeyeceğiz. Bu tarihsel duruşumuzla onur duyuyoruz; işgal etmedik onurluyuz, diz çökmedik gururluyuz, erkek egemen zihniyetten onun ürünü devletten ve kadını tanımayan kanunlarından korkmuyoruz, itaat etmiyoruz, geri adım atmayacağız. TJA olarak dünya, Türkiye ve Kürdistanlı kadınları 25 Kasım’da, yaşam da bizim, meydanlar da deyip akın akın kadınları özgürlük alanlarına adeta uçmaya davet ediyoruz.

 

jin jiyan azadi

 

 

You may also like...