NEWROZ DİRİLİŞ, YENİDEN DOĞUŞ, BARIŞ VE UMUDUN SEMBOLÜDÜR!

21.Yüzyıl Kadın Yüzyılı olacak;   bu yüzyılın ilk çeyreğinin tanık olduğumuz her newrozunda olduğu gibi,  kadın direnişi ve mücadelesini,  newrozla doğal bir bağı oluşmuş olan barış talebimizi yükselterek  “Kadın Özgürlük Zamanı” diye haykıracağız. 

Dirilişin, uyanışın ve yeniden doğuşun sembolü olan Newroz ruhunun tüm zamanlara yayıldığı ve anlam bulduğu Bir newroza ilerliyoruz.. Kürdistan’ın her parçasında dirilişle ve direnişle, hakikate doğru yanmayı, küllerinden doğmayı, dönüşmeyi, dönüştürmeyi ifade eden bir semboldür Newroz. 

Karşı karşıya olduğumuz, bin yıllardır süregelen, sistematik eril şiddet, bugün kapitalist sistem tarafından sinsi, kirli yöntem ve araçlarla, kadın ve kültür üzerinden toplumu dizayn etme, biat ettirme mekaniğine dönüştürülmüştür. Halklar, inançlar, kültürler, manipülasyonlarla kutuplaştırılarak, düşmanlaştırılmıştır. Sadece savaş ve şiddet üzerinden, aşırı güvenlikçi, baskı politikaları ile varlığını sürdürmeyi amaçlayan iktidarlar, büyük bir krizin içinde ve yok oluşun eşliğindedirler. 

Geçtiğimiz birkaç yıl içerisinde, dünyanın birçok yerinde, aşırı sağcı, popülist anlayışa sahip bir siyaset hüküm sürmüş ve karşısında yükselen bir kadın mücadelesi ile geri adım atmak zorunda kalmışlardır. 

Latin Amerika, Eski Doğu Bloku ülkeleri ve Ortadoğu kadın hareketleri, dünya kadın hareketine ivme kazandırarak büyük bir mücadele pratiği açığa çıkarmıştır. Bir yanımız, Taliban rejiminin yeniden iktidara gelmesi ile yaşamları dönülmez bir şekilde değişen Afgan kadınları ile isyan etmiştir. Diğer yanımız, Şili’de feminist anayasayı yeniden yazmak için oluşturulan kurucu meclis başkanı seçilen, yerli kadının, kendi anadiliyle yaptığı teşekkür konuşmasının heyecanı ile dolmuştur. Rojava’da kadınlar yeni yaşamı, eğitimden siyasete,  sosyal, ekonomik tüm alanlarda yaratırken, her günümüze İlham katarak, bu yüzyılın kadın yüzyılı olacağı inancımızı pekiştirmiştir.

Türkiye’de son 10 yılda iktidarın baskıcı ve dahi yıkıcı politikalarının ve eylemlerinin sonucunda OHAL dönemi uygulamaları ve mekanikleşen darbe pratikleriyle Sivil toplum ve kadın hareketleri güç kaybetmiş, kurumları kapatılmış ve hak savunucuları ve aktivistler idari ve yargısal tacize maruz kalmışlardır. 

OHAL sonrası süreçte ilk ayağa kalkan ve yeniden örgütlenmeye ve kurumsallaşmaya başlayarak, mücadeleye kaldığı yerden devam eden kadın hareketleridir. 

Geçtiğimiz bir yıl içerisinde, coğrafyamızda, kadınlar haklarına, hayatlarına, kazanımlarına, dönük saldırılara karşı, birleşerek ve dirençle mücadele etmiştir. Irkçı ve cinsiyetçi erkek iktidarın toplum kırımını, kadın üzerinden gerçekleştirme amacıyla; kadının varlığına, kimliğine, bedenine, diline ve tüm değerlerine yönelik saldırılar pervasızca yürütülmüştür. Kentlerimizde kadınlar öldürülmüş, kaybedilmiş, cinsel şiddete uğramış, uyuşturucu ile fuhuş batağına itilmiştir. Tüm bunlar devlet bağlantılı çeteler eli ile yürütülmektedir. On yıllardır süregelen özel savaş politikaları, kirli ve sinsi bir şekilde hayata geçirilmektedir. 

HDP İzmir İl Binası’nda Deniz Poyraz’ın katledilmesi Kürt kadınına yönelik saldırının bir örneğiydi. Bu katliamın militarizmin desteklenmesi sonucu gerçekleştiği ve Kürtler başta olmak üzere tüm farklı kesimlere karşı yükselen, ırkçılık ve ayrımcılığın sonucudur. Kürt kadını, Kürt kadın mücadelesi hedeflenmiş ve gözdağı verilmek istenmiştir. 

Aynı şekilde cezaevindeki tutsaklara insanlık dışı uygulamalarla iradeleri, dirençleri ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Garibe Gezer yoldaşımıza yaşatılanlar yine bu topluma ve Kürt kadınına karşı geliştirilen ırkçı ve cinsiyetçi ayrımcılığın sonucudur. 

8 Mart alanlarında isyan ve öfkeyle haykırdığımız Garibe Gezer ve Deniz poyraz katliamları tüm yakıcılığıyla mücadelemizin anlamına dönüşmüştür. Bugün Newroz da bu isyanı, umudu ve inadı, dirençle büyütecektir. 

Cezaevleri, ölüm evlerine dönüşmüş, özellikle yaşadığımız kayıplar acil ve kuvvetli bir mücadele pratiğini elzem kılmaktadır. Özellikle hasta tutsakların, sağlık hakkından yararlandırılmaması, ölümle karşı karşıya kalmaları, tecridin gittikçe derinleşmesi tutsak ailelerinin adalet ve hak talebini, sokağa, adliye önlerine taşırmıştır. Cezaevlerindeki kadın tutsaklara dönük çıplak arama ve cinsel taciz gibi işkence yöntemlerinin uygunlandığı, dışarıya bir çığlık gibi düşmüştür. 

Emine Şenyaşar annenin adalet talebi ve gösterdiği direniş nedeniyle maruz kaldığı şiddet utanç verici bir boyuta ulaşmıştır. Annelerin adalet talebi karşısında yürütme ve yargı organlarının yaklaşımı, evrensel insan hakları ilkelerine, bilime, vicdana ve insanlık onuruna aykırıdır. 

Yine İmralı Cezaevinde, Sayın Abdullah Öcalan’la başlayarak bütün toplumda yaygınlaşan tecrit yönetiminin sürdürülmesi, toplum kırımını, kadın kırımını sürdürmekte ısrarı ifade etmektedir. Hiçbir hukuksal zemini olmayan ve insan haklarını ayaklar altına alan  bu uygulama ile Sayın Abdullah Öcalan, kendisini iradesi olarak gören milyonlarca insandan uzak tutulmaya, fikirleri unutturulmaya çalışılmaktadır. Ve yine tecrit karşısında en büyük direnişi veren ve verecek olan kadınlardır. 

Kadın siyasetçilere, hak savunucularına yönelik manipülatif algı operasyonları ile karalama kampanyaları yürütülmekte, halk iradesi yok sayılarak demokratik siyasetin önü tıkanmak istenmektedir. Siyasetçi kadınlar oluşturulan hukuksuz iddianamelerle Milletvekillikleri düşürülerek cezaevlerinde rehin tutulmaktadır. 

Türkiye’de, İstanbul Sözleşmesinden çekilmeye karşı, Kadın hareketinin güçlü savunuculuğu ile sokaklarda ve Yargı mekanizmalarında itirazlarını dile getirerek mücadeleyi sürdürmektedir. 

Eş başkanlık Sistemine yönelik saldırılar, kadınların boşanma sonrasında aldıkları Yoksulluk Nafakası, Çocuk İstismarı düzenlemeleri, 6284 no’lu yasaya dönük gizlilikle yürütülen Meclis komisyonu çalışmaları ile tartışmaya açılarak, toplum manipüle edilmekte, tıpkı İstanbul sözleşmesinde yaratılan algı gibi; mücadele ile elde edilen evrensel kazanımlar hedeflenmektedir. 

Köylerin yakılması, boşaltılması ve zorunlu göçler sonrasında toplum üretim araçlarından kopartılarak kentlere sıkıştırılmıştır. 

Tarım alanlarının yasaklanması, hayvancılık yapılamaması Ekolojik ve doğal olandan uzaklaşmamıza sebep olmuş ve tüketen bir toplum modeli yaratılmıştır. 

Kentlerde yaşayan Kadınlar çalıştıkları alanlardan KHK’lar ile ihraç edilerek veya Kod29 gibi uygulamalarla işten atılarak psikolojik ve ekonomik şiddete maruz kalmış, yıpratılmış ve dahi toplum içine çıkamaz hale getirilmeye çalışılmıştır. Yaşanan ekonomik kriz toplumu derin bir yoksullukla yüzleştirmiş, bu durumun en çok etkileneni kadınlar olmuştur. Artık idareyi sağlayamayan kadınlar, yaşanan ekonomik şiddeti öfkeleriyle alanlarda meydanlarda haykırmaya çıkmışlardır.  Boyun eğmeyen, biat etmeyen, itirazını isyana dönüştüren her kadın, alanlarda barikatları, engelleri aşmaya güç vermiştir. 

Yangınlar, sel felaketleri, kuraklıkla karşı karşıyayız. İktidar mücadele etmek yerine; Kürdistan’daki yangınları söndürmüyor.  Ekolojik doğamızı yok etmeye yönelik ırkçı bir talan politikası yürütüyor.

Tüm Türkiye’de akan her suyu barajlara ve dünyanın en pahalı enerjisine dönüştüren bu iktidar doğal enerji üretimi yapabilecekken yapmamaktadır. Suyumuzu, toprağımızı, tarihi ve kültürel mirasımızı rant politikaları ile yok etmektedir.

Anadilde eğitim alma hakkının engellendiği bir toplum ırkçılık ve Kürt diline nefreti körükleyen politikalarla eğitim sistemi içinde şekillenmektedir. Anadilimizde yaşamak ve anadilimizle var olmak gelecek kuşaklar İçin yaşamsal, varoluşsal anlamdadır. 

Yeni yaşamı örmek, Demokratik ulusun inşası İçin çabalamak, yaşamsal ve toplumsal kılmakla mümkün olacaktır. 

Her bir yanımızı saran savaşlara, yoksulluğa, doğanın talanına, inkâra ve tecride dayalı bu sistem yaşam değil ölüm üretiyor. Her an öldürülmeyle karşı karşıya, her an, her kadının başına korkunç şeyler gelebileceği gerçeğini bilerek, en geniş  ve en güçlü kadın örgütlenmesini gerçekleştirmeliyiz.

Kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesi iktidarlarını sarstığından, kâbuslarına dönüşmüştür. Zira kadın mücadelesi Newroz ateşi gibi büyümekte, kendiyle birlikte tüm toplumu yeniden dirilişle dönüştürmektedir. 

Elbetteki bir direnişi ifade eder Newroz, sadece saldırı karşısında harekete geçen bir direniş değil, özgürlüğü ve örgütlü olmayı,  yaşam tarzına dönüştüren bir direniştir bu. Farklılaşmayı, dönüşmeyi, Simurg misali, yanmayı, yeniden doğmayı başarabilmektir newroz. 

En güçlü kadın ittifakını ve dayanışmasını oluşturmak, öncelikle kendini donatmakla, gelişmekle, geliştirmekle, bunu yaymak ve örgütlemekle gerçekleştirilir. 

Kürt Kadınları olarak özgün ve özerk örgütlendiğimiz ilk günden beridir; eşitlik, özgürlük mücadelesi vermenin yanında şiddetsiz bir yaşamı;  barışı, çatışma çözümünü, pozitif barışın mekanizmalarının yaratılmasını, olmazsa olmaz ilkelerimiz olarak önümüze koyduk. Bir gün bu topraklarda onurlu bir barış gerçekleşecekse, her aşmasında ve tüm karar alma süreçlerinde, çözüm masasında kadınların olması gerektiğini ifade ettik.

Şimdi çağrımız tüm kadınlara, kadın örgütlerine, sivil toplum ve hak savunucularına; gelin en geniş kadın ittifakını ve dayanışmasını, hep birlikte kuralım.. Özgürlüğü, eşitliği, yeni yaşamı, demokratik siyasetin önünü açmayı, birleşerek, ortak değerlerimizi büyüterek mümkün kılabiliriz. Sadece bizden uzak coğrafyalara barış sesini yükselterek, barış savunucusu olamayız. Eril iktidarlar tarafından yaratılan her savaş coğrafyası, bizim mücadele alanımızdır. Öncelikle coğrafyamızdan başlayarak savaşa karşı barışı, birlikte ve Newroz ruhuyla yeniden savunmak görevimizdir. Kadınların özgürlük zamanı, halkların özgürlüğünü mümkün kılacak zamanlardır. 

Newroz diriliş demek, Newroz yeniden doğuş demek, Newroz barış umudu demektir.

BIJÎ NEWROZ!

JIN JIYAN AZADÎ!

Tevgera Jinên Azad ( TJA)

You may also like...