İstanbul’dan Amed’de gelen feminist kadın örgütleri TJA’ye dayanışma ziyaretinde bulundular.

 

Biz İstanbul’dan bir grup feminist olarak yıllarca kadın mücadelesinde beraber olduğumuz Gültan, Sebahat, Ayla ve cezaevinden çıkan arkadaşlarımızla buluşmak için Diyarbakır’a ziyaret planladığımız sırada Hakkari Belediye Başkanı Mehmet Sıddık Akış’ın gözaltına alındığı ve Hakkari’ye kayyım atandığı haberini aldık. Hakkari halkı sandığa gidip kendilerine hizmet verecek belediye eş başkanlarını seçeli henüz üç ay bile olmadı. Yani Kürt halkının kendi seçtikleri tarafından üç ay bile yönetilmelerini çok gördü devlet. Açık ki, bu ülkenin yasasına göre, biz İstanbul’da – türlü baskı ve hileyle bile olsa – kendi belediye başkanımızı seçebiliriz, ama Hakkarililer Hakkari’de kendi belediye başkanlarını seçemezler. Seçmeye kalkarlarsa önce binlerce asker günü birlik taşınarak iradeleri gasp edilmeye çalışılır, o da işe yaramazsa başkan hapse atılır. O şehrin adı Antalya Kepez olunca tutuklanan belediye başkanının yerine yönetecek kişiyi belediye meclisi seçer, şehrin adı Hakkari ve nüfusu Kürt olunca doğrudan vali atanır.

Biz kadınlar, feministler bugün bu ikiyüzlülüğe ve kayyıma yüksek sesle hayır demek için buradayız. TJA’lı arkadaşlarımızın, Hakkari halkının, Hakkarili kadınların yanında, irade gaspının ve kayyım politikalarının karşısındayız.

Bunu ilk defa yaşamıyoruz. Son 8 yılda kayyımın özellikle kadınlar için ne demek olduğunu çok iyi öğrendik. Çünkü belediyeler ve belediyecilik doğrudan gündelik hayatla, bu hayatın sürdürüldüğü mekanların yönetilmesiyle ilgili. Bu mekanlarda, hayatın içinde, biz kadınlar da varız. Gündelik hayatın eşitlikçi bir biçimde sürdürülüp sürdürülmediği, yerel yönetimin bu konudaki tutumu bizim hayatımızı derinden etkiliyor. Akla ilk gelen örnekler kreşler, dayanışma merkezleri, sığınaklar, kadınların istihdama katılmasını kolaylaştıran mekanizmalar ve eşitlikçi istihdam politikaları, kadın pazarları, kooperatifler, kadın yoksulluğuyla farklı mücadele biçimleri, bakımı kadınların işi olmaktan çıkaran kamusal hizmetler ve kent mekanının kadınların hayatını kolaylaştıran şekilde düzenlenmesi. Bu türden bir eşitlikçi tutum ise ancak bir kentin kadınlarının, kendi kendilerini, kendi kararlarıyla yönetmesiyle mümkün. Eş başkanlık sistemi tam da bu anlama geliyor. Yani yarı yarıya parçası olduğumuz kentlerde yetkiyi de eşit paylaşmak, içinde kadınların olmadığı hiçbir kararın olmaması demek.

Kayyım ise kadınların yaşam alanını daraltıyor. Çünkü öncelikle belediyeden kadınların adını, varlığını siliyor. Eş başkanlığı kriminalize ediyor. Belediyeyi halkın ve kadınların mekanı olmaktan çıkarıp güçlünün rant kapısı ve tahakküm aracına çeviriyor. Geriye ne kreş, ne kadın dayanışma merkezi, ne kadın pazarı, ne kooperatif, ne ortak mutfak, çamaşırhane gibi kadınların toplanacağı mekanlar kalıyor. Kayyımlar kadınların anadillerini hizmet mekanizmalarından siliyor, kadına yönelik şiddetle mücadele için kurulmuş kurumları işlemez hale getiriyor, kadınların özgürleşmesi için düşünülmüş yol ve güzergâhları yok ediyorlar. Kadın birimlerini ya kapatıyor, ya dalga geçer gibi erkek yönetici atıyor, AKP kadın kollarına devrediyor, evlendirme dairesi veya Kuran kursuna çeviriyorlar. Yani aynı Gültan Kışanak’ın dediği gibi kayyımlar kadınları nefessiz bırakıyor. Bunlar bilinçli seçimler. Kentin, mahallenin sokağın kadınların yaşam alanı olmasını engellemek için yapılıyor. Evin dışındaki varlığımızın, dilimizin, sorunlarımızın, taleplerimizin görünmez olduğu bir düzeni kurmaya, sürdürmeye, sağlamlaştırmaya yarıyor.

Ama bizim buna susmaya hiç mi hiç niyetimiz yok. İstanbul’dan Hakkari’ye ses vermeden hiçbirimiz için özgürlük mümkün değil, biliyoruz. Hep birlikte kayyıma hayır diyoruz!

Jin, Jîyan, Azadî

 

You may also like...