Kamuoyuna ve Değerli Basın Emekçilerine

Yüzyıla aşkın bir süredir ulus-devletin inşasıyla, bu topraklarda kadınlar, halklar, inaçlar, emekçiler, inkâr edilmiş, tekçilik üzerinden baskı ve asimilasyon politikarı her zaman devreye konulmak istenmiştir. Özellikle Kürt halkına yönelik inkar politikarı, Kürtlerin temel haklarını, kültürünü, anadilini, yaşam alanlarını hedef almıştır. Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken geride bırakılan 100 yıllık cumhuriyet Kürt sorunun demokratik çözümünden yana bir çözüm geliştiremediği gibi, ikinci yüzyıla da savaş politikalarında ısrar ederek, devam etmektedir.

Savaş rejimine dayalı AKP-MHP ittifakı kürt ve kadın düşmanlığını derinleştirmiştir. Derinleşen bu düşmanlık artık bir hukuk haline getirilmek istenmektedir. Anayasanın, AHİM kararlarının askıya alındığı, Kürt halkının iradesinin gasp edildiği kayyım rejimi, siyasi kırım operasyonları ile rehin alma politikaları ile Kürlere ve kadınlara yönelik bir düşman hukukun uygulandığının kanıtıdır. Anadilimiz üzerindeki baskılarla birlikte, anadilini savunanaların linç edilmeye çalışılması bu iktidarın kutuplaştıran siyasetinden bağımsız ele alınamaz.

Tüm bu düşman hukukunun yarattığı tahribatlar kadınların yaşamlarını doğrudan etkilerken, savaş ile militarizmin motivasyonunu sağlamaya çalışan iktidar, hepimizin hayatlarından çalmaktadır. Kadınlar şiddete maruz kalmakta, hatta erkek-devlet şiddeti ile yaşaması olağanlaştırılmaktadır. Sularımız, nehirlerimiz, iktidarın savaş rantıyla kirlenmektedir. Ormanlarımız yakılmakta, göçlere, sürgünlere tabi tutulmaktayız. Yoksulluk bu politikalarla derinleşmektedir. Ekmek, adalet, özgürlük ve eşitlik bu ülkenin ulaşılması en zor meseleleri haline gelmiştir.

AKP-MHP iktidarının özellikle Nisan 2015 itibariyle Kürt sorununu muhatapsız bırakma, savaş politikalarında ısrar etmesinin ilk politikası, Kürt Sorunun Demokratik çözümünden yana olan Sayın Abdullah Öcalan üzerinde uygulamaya koyduğu mutlak tecritle başlamıştır. Mutlak tecrit aynı zamanda başta Kürt halkı ve Kürt halkının kazanımlarına dönük bir düşmanlık hukukunun uygulanması, sistematize edilmesi ile her türlü evrensel ve insani değerler altüst edilmiştir. Cezaevleri başta olmak üzere toplumun her yerine yayılan bir tecrit sistemi iktidar tarafından oluşturulmak istenmektedir.

Bizler Kürt kadınları olarak şunu açık ifade ediyoruz. 25 yıldır İmralı’da Sayın Abdullah Öcalan üzerinden derinleştirilen mutlak tecriti elbette ki sadece bir kişi üzerinden değerlendirmek tam anlamıyla asıl gerçekliği görmezden gelmektir. Çünkü tecrit edilen bir halkın özgürlük mücadelesinin gerçekliğidir. Asıl tecrit edilmek istenen Kürt sorununda demokratik çözümün ısrarıdır. Özel savaş aygıtlarının tamamını devreye koyarak kadın özgürlük mücadelesidir. 

İşte tam da bu yüzden tecriti kırmak buna öncülük etmek en çok da biz kadınların gündemi olmak zorundadır. Tecrit sadece Kürt halkının, Kürt kadınların sorunu değildir. Tecrit tüm kadınların ortak sorunudur. Çünkü tecrit edilen aynı zamanda kadınların yaşamıdır.  Bugün mutlak tecritte ısrar ederek bunu bir yönetim şekli haline getirmek isteyen AKP-MHP faşist ittifakı bu rejimi en çokta kadınlar üzerinden yürütmektedir. Kürt kadınlar üzerinden yürütülen özel savaş politikaları ile bunu yapıyor. Kadınların kazanımlarını hedef alarak çıkardığı yasalarla bunu yapıyor. Kadınların kazanımlarını pazarlık konusu yaparak kurduğu kirli erkek ittifakıyla bunu yapıyor. Eğitimden, siyasete, sanata üretimin, yönetimin hiçbir alanında kadın görmeye tahammül edemeyerek kadınları yaşamdan tecrit eden bir ittifak ile karşı karşıyayız. 

Çok değil yakın zamanda yapılan, yapılmak istenen yasal düzenlemelerin tamamının temelinde tecrit rejimi vardır. Kadınların yaşam güvencesi olan İstanbul Sözleşmesinin kaldırılması ile, nafaka hakkına yönelik yapılacak yasal düzenlemeler ile asıl hedeflenen kadınların yaşamdan tecrit edilmesidir. Bugün erkek yargısı ile cinsiyetçi medyası ile meydanlardaki eril siyasi söylemler ile kadınların yaşamdan tecrit edilmesi adım adım örülüyor. Kadına karşı suç işleyen failleri, kolluk güçlerini cezasızlık zırhı ile koruyarak kadın katliamlarının, kadına yönelik şiddetin önünü açan yine tecriti yönetim şekli haline getirmek isteyen bu iktidarın kendisidir. 

Kadınları ve kazanımlarını hedef alan tüm bu politikaların tecritin bir sonucu olduğunu asla aklımızdan da gündemimizden de çıkarmamız gerektiği ortadadır. Yaşanan kadın yoksulluğunun, işsizliğinin, emek sömürüsünün savaş ve şiddet politikalarından, uygulanan tecrit rejiminden bağımsız düşünülemeyeceği açıktır.

Son olarak,Sayın Öcalan üzerinden 25 yıldır yürütülen mutlak tecritin karşısında kadın özgürlük mücadelesini yükselterek bu tecriti kırmak hepimizin asıl sorumluluğudur. Tecritle mücadele etmenin tecriti kırmanın bir diğer adı kadına yönelik şiddet ve katliamların önüne geçmektir. Savaş ve şiddet politkalarına karşı onurlu barışı inşa etmektir. Buna en çok da biz kadınların ihtiyacı vardır. Çünkü dünyanın neresinde olursa olsun bu şiddet politikalarından en fazla etkilenen kesimlerin başında biz kadınlar geliyoruz. Yaşam alanlarımızı terk etmek zorunda kalan, göç yollarında her türlü taciz, tecavüz ve istismara maruz kalan da biz kadınlarız. 

Kadınların nefessiz bırakmak isteyenlere karşı rahat nefes alabileceğimiz bir yaşam için insanlık suçu olan tecriti kıracak olan asıl güç kadınlardır. Sayın Öcalan’nın fiziksel özgürlüğü bizim temel gündemimizdir. Çünkü özgürlük için özgürlüğü savunuyoruz. Adalet için adaleti savunuyoruz. Eşitlik için hakkımız olan eşitliği savunuyoruz. Kürt sorunun demokratik çözümü için Sayın Öcalanın özgürlüğünü savunuyoruz.

Bu yüzden 18 Kasım 2023 tarihinde Gemliğe yürüyerek, özgürlüğe adım oluyoruz, yol oluyoruz.

 

Tevgere Jinen Azad (TJA)

 

 

 

 

You may also like...