Jin Jîyan Azadî ile Özgürlüğe Doğru

Öncelikle hepiniz hoş geldiniz. Bugün, kadın yüzyılı olarak tanımladığımız 21. Yüzyılın ilk çeyreğinde yüzyıla rengini veren Jin, Jîyan, Azadî isyanının yükseldiği böylesi bir süreçte, “Bi Jin Jîyan Azadî’yê ber bi Azadîyê ve” şiarıyla çalışmalarına başladığımız kampanyayı, başta Kürt kadınlar olmak üzere bütün kadınlara ve kamuoyuna deklare etmek için bir aradayız. Kampanyayı deklare ettiğimiz bu süreçte, bir taraftan Kürdistan’ın coğrafyasını ve değerlerini bölen, parçalayan ve aynı zamanda bir erkek sistem olarak inşa edilen Cumhuriyet’in de kurucu belgesi olan Lozan’ın yüzüncü yılındayız. Diğer taraftan da başta Türkiye olmak üzere; uluslararası sömürgeci güçlerin Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinde uyguladığı mutlak tecrit, çeyrek yüzyıla varmıştır. Bizler TJA olarak böylesi tarihi bir zamanda, bu zamanın verdiği sorumlulukla ve özgürlüğümüzü yeniden sağlamaya olan inancımızla bütün kadınları selamlıyoruz.

  1. yüzyıl, kadın özgürlük mücadelesini bir kazanıma dönüştürecek bir yüzyıl olmanın sorumluluğunu bizlere göstermiştir. Bu mücadelenin bütün dünya kadınlarına ilham olduğu coğrafya ise bugün Rojhilatê Kurdistanê’dir. Tıpkı, Rojava Kadın Devrimi gibi… Rojhilat’ta başlayan ve Kürdistan’nın diğer parçaları başta olmak üzere, bütün dünyaya yayılan Jin, Jiyan, Azadî toplumsal devrimine tanıklık ediyoruz. Tanıklık ettiğimiz bu devrimin ruhuyla ve kadın mücadelesine olan inancımızla bu devrimi büyütme sözü veriyor ve bütün dünya kadınlarının özgürlük mücadelesini selamlıyoruz!

6 Şubat tarihinde meydana gelen ve Kürdistan, Türkiye ve Suriye’yi etkileyen Maraş merkezli depremlerin acısını, hala en derinden yaşıyoruz. Bu acılarımızın ve kayıplarımızın en büyük sebebi, talan ve ranttan beslenen erkek egemen devletçi sistemdir. Bu devletçi sistemin sermaye ve rant uğruna ekolojik yaşama saldırısı; depremin sonuçlarını bir yıkıma dönüştürmüştür. Deprem yıkımının altında kalan aynı iktidar; bu sefer de başta kadınlar olmak üzere Kürtlerin ve Alevilerin yurdunu yeniden işgal etmeye, demografik yapısını değiştirmeye, coğrafyamızı insansızlaştırmaya, ailesini kaybetmiş çocukları dinci tarikatların ve çetelerin istismarına maruz bırakmaya çalışmaktadır. Fakat bizler TJA olarak, bir özgürlük iddiasına dönüştürdüğümüz bu kampanyamız vesilesiyle bir kez daha belirtiyoruz; erkek egemen faşist sistemin ve bu sistemin temsili olarak AKP, MHP, HÜDA-PAR iktidarının, depremleri bir kıyıma ve kırıma çevirmesine izin vermeyeceğiz, vermedik!

Bu yıkım politikaları elbette ki kadınlara ve halklara karşı yürütülen savaştan bağımsız değildir. Kürdistan ve Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın pek çok yerinde yaşanan savaşlar; her türlü sömürü, asimilasyon, yerinden göçertme, yoksulluk, işgal ve insanlığa karşı en ağır suçları doğuruyor. Özelikle de Rojava ve Güney Kürdistan’da, Kürt Özgürlük Mücadelesini ve bu mücadelenin kadın karakterini hedefleyen kimyasal silahların kullanılması ise bu savaşın sonuçlarını daha da derinleştirmiştir. Bu anlamda, savaşa karşı “direnişi” ve “bu direnişin özgürlük değerini” taşıyan bu kampanyamız sürecinde de haykırarak belirtiyoruz; uluslararası kurumlar başta olmak üzere bütün demokratik kesimler ve uluslararası toplum, bu savaşın ve işgalin karşısında, özgürlük mücadelesinin yanında durmalıdır!

Kaynağını kadın düşmanlığından alan aynı savaş, en çok da Kürt kadın bedenine karşı yürütülüyor. Kadın devriminin öncü kimliklerini ve bu devrimin ideolojisini temsil eden Kürt kadınları hedefleyen akıl; bu savaşın da esas sebebi olan soykırımcı, sömürgeci, faşist devletin ta kendisidir. Süleymaniye’de Nagihan Akarsel’i, Paris’te Evîn Goyî’yi bir suikast sonucunda katledenler bilmelidir ki kadınların özgürlük mücadelesi bitmeyecektir! Çünkü Jin, Jîyan, Azadî’nin ruhuyla özgürlüğe kuşananlar, toplumsal özgürlüğe giden yolda en büyük meşale olmuşlardır. TJA olarak, bu meşaleden aldığımız güçle başlattığımız bu kampanyamız; Kürt kadınların bitmeyen özgürlük mücadelesini ve kadın aydınlanmasını daha da güçlendirmeye vesile olacaktır. Buradan çağrımızdır, miraslarını devraldığımız Türkiyeli kadınlar, Feminist örgütler ve bütün dünya kadınları; bu mücadeleyi hep birlikte yükseltelim!

Bu savaşın failleri, an be an Kürdistan coğrafyasını güvenlikçi politikalarla talan ediyor. Kirli yöntemlerle sürdürülen bu savaşlar ise çok büyük ekolojik ve toplumsal yıkımlara yol açmakta. Dersim, Cudi, Lice ve Bitlis’te olduğu gibi güvenlikçi politikalarla çıkarılan yangınlar, ağaçsızlaştırma politikaları, kentsel dönüşüm adı altında yapılan yıkım politikaları bu savaşın bir diğer yüzüdür. Aynı saldırılar, kadınların ve halkların yaşam alanı olarak Akbelen’de de sermayeleştirme gerekçesiyle yürütülüyor. Bütün bu ekolojik yıkım politikalarının, evrendeki bütün varlıklara karşı bir “soykırım” olduğunun farkındayız. Bu sebeple de bu soykırıma karşı; işgal edilen, yakılan, insansızlaştırılmaya çalışılan topraklarımızda elbette ki daha güçlü var olacağız. Bu anlamda, TJA olarak başlattığımız bu kampanyamız vesilesiyle; doğamızı ve toprağımızı savunmanın insanlığı savunmak olduğunu bir kez daha belirtiyor ve ekoloji mücadelesinin, kadın mücadelesinin en önemli parçası olduğunu yeniden ifade ediyoruz.

Diğer taraftan da taciz, tecavüz ve katletme başta olmak üzere kadınlara karşı her türlü şiddet biçimini uygulayan erkekler; devlet tarafından korunuyor. Hatta erkekler, suça teşvik ediliyor. Yetmiyor; infaz düzenlemeleri, af uygulamaları, cezasızlık politikaları ve “haksız tahrik” indirimleri ile adeta ödüllendiriliyor. Kadınlar olarak her gün katlediliyoruz. Başta İstanbul Sözleşmesi olmak üzere, büyük bir mücadele ile elde ettiğimiz kazanımlarımız ise gasp ediliyor. Çünkü kadına karşı çok boyutlu, derin ve sistematik bir saldırı var. Bizler TJA olarak; özgürlük mücadelemizi bir kazanıma dönüştüreceğimiz bu kampanyamız sürecinde de yasımızı isyana çevireceğimizin ve erkekler tarafından katledilen bütün kadınları bir mücadele gerekçesine dönüştüreceğimizin sözünü veriyoruz! Bu temelde de ulus-devlet rejimlerinin kazanımlarımıza yönelmiş bu gasp ve saldırı politikalarına karşı, cinsiyetçi ve faşist anayasalara karşı; “kadının toplumsal sözleşmesi” temelinde en geniş kadın ittifaklarını sağlamanın, mücadeleyi büyüteceğine inanıyoruz.

Aynı saldırılar; siyasetçilere aktivistlere karşı da artarak devam ediyor. Her gün siyasi operasyonlarla binlerce kadın tutuklanıyor, hapsediliyor, yargısal şiddete maruz bırakılıyor. Kadın düşmanı faşist iktidar; Kürtleri, kadınları, aktivistleri, gazetecileri, emekçileri, siyasetçileri, farklı kimlik ve inanç gruplarını düşmanca politikalarla sindirmeye çalışıyor. Öte taraftan da meşruiyetini, taşıdığı kadın hakikatinden ve direnişinden alan TJA; illegalize edilmeye, kadın mücadelemiz kriminalize edilmeye çalışılıyor. Hasta tutsaklar başta olmak üzere, hapishanelerdeki faşist ve cinsiyetçi uygulamalar, infaz yakmalar, mezarlıklarımıza-cenazelerimize yönelik saldırılar, ölülerimize ve ölülerimizin hatıralarına karşı yapılan işkenceler; bu düşmanca politikaların devamıdır. Aynı politikalar üniformalılar eliyle genç Kürt kadınlara karşı; siyasal islamın dinci-gerici kurumları eliyle topluma karşı; kayyumlar eliyle kadın kurumlarına ve Kürdistan halklarının iradesine karşı da yürütülüyor. Toplumsal direnişin dinamosu olan genç kadınlar ise sindirilmeye çalışılıyor. Yine; ajanlaştırma, uyuşturucu ve fuhuşun özelikle dayatılması ve tecavüz dahil çocukların her türlü istismarı bu özel savaş politikalarının bir diğer adıdır. Diğer taraftan da Cumartesi Annelerinden Barış Annelerine kadar devam eden hakikat arayışı, her türlü saldırı ile karşı karşıya. Bu anlamda, bu kirli politikalar sonucunda Gever’de yaşamını kaybeden Barış Annelerinin ve bütün saldırılara karşı dimdik ayakta kalarak bir direniş sembolü haline gelen Emine Şenyaşar annenin hakikat arayışını selamlıyoruz. Mücadeleleri, mücadelemizdir! Bizler TJA olarak Jin, Jîyan, Azadî izinde başlattığımız bu kampanyamız vesilesiyle; Kadın Özgürlük Mücadelesinin hakikatine yaraşır bir biçimde; irademize, kimliğimize ve kazanımlarımıza daha güçlü sahip çıkacağımızı belirtiyoruz. Duvarların içinde de olsak dışında da olsak, bulunduğumuz bütün alanlarda, bu kirli ve sinsi politikalara karşı bütün kadınları özgürlüğü ve direnişi büyütmeye çağırıyoruz!

Kadın yoksulluğundan beslenen bu özel savaş politikaları, en çok da kadın emeğine karşı yürütülüyor. Emeğin inkârı ve sömürüsü üzerine inşa edilen kapitalizmin açığa çıkardığı bu yoksulluğu ve bu yoksulluğun yarattığı göçertme politikalarını bertaraf etmenin en büyük yolu, yine kadın emeğinin özgürleşmesi olacaktır.  Kölece bir yaşamı dayatan, kadın emeğini yok sayan, kadınları her türlü emek sömürüsüne maruz bırakan ve işyerlerinde şiddet uygulayan erkek egemen sisteme karşı en büyük cevabımız, özgür bir yaşamın şifresini haykıran Jin, Jiyan, Azadî felsefesi olacaktır. Bu haykırışı temsil eden kampanyamız, kadınların ortak örgütsel emek mücadelesini büyütmeyi hedefleyecektir!

Bütün bu saldırılarla birlikte; anadilimiz, kültürümüz, kimliğimiz, değerlerimiz inkâr ediliyor! Cizre’de, Sur’da, Cilo’da yapıldığı gibi kültür-kırım politikaları ile toplumsal varlığımız yok ediliyor. İmha ve inkâr siyaseti üzerine kurulu tekçi ve retçi faşist devlet aklı şunu iyi bilmelidir ki; kadınların Jin, Jiyan, Azadî temelinde büyüyen özgürlük talepleri, asimilasyon politikalarını yenecektir. Dilimiz ve kültürümüz, var oluş gerekçemizdir. Bu anlamda da varlık mücadelesi yürüten TJA olarak; anadilimizi, kültürümüzü ve kimliğimizi yaşamsal kılmak için, Kürt kadınlar başta olmak üzere bütün kesimleri birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz. Kampanyamız, başta Kürtçe olmak üzere bütün dillerin eğitim dili olması ve anayasada tanınması için mücadeleyi büyütmeye vesile olacaktır!

Şüphesiz; kadınlara ve bir bütün olarak topluma dayatılan bu çoklu saldırılar, İmralı’da uygulanan tecrit rejiminin sonuçlarıdır. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki çeyrek asra varan tecrit politikaları derinleştikçe başta kadın kırımı olmak üzere; siyasal, toplumsal, sosyal, ekonomik ve ekolojik sorunlar da aynı oranda derinleşmektedir. Bu temelde de TJA olarak; başta Kürt sorunu olmak üzere bütün toplumsal sorunların esas muhatabının İmralı olduğunu bir kez daha belirtiyoruz. Elbette farkındayız; Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecrit rejimi, geliştirdiği ideoloji ve paradigmaya yöneliktir. Sayın Öcalan’ın İmralı Adası’nda geliştirdiği düşünsel, felsefik ve politik direniş; başta Kürdistan olmak üzere Türkiye ve Ortadoğu’daki halkların, gençlerin ve kadınların özgürlük ve demokrasi mücadelesine büyük bir ivme kazandırmıştır. Tam da bu sebeple; demokrasi ve özgürlük mücadelesi ancak İmralı tecrit sistemine karşı durularak verilebilir. İmralı tecrit rejimini yıkacak en büyük güç ise Jin, Jiyan, Azadî temelinde büyüyen örgütlü kadın gücüdür. Çünkü özgürleşmenin tek yolu, örgütlenmektir. Kadınların bu örgütlü gücünden feyz alan kampanyamız vesilesiyle de bir kez daha belirtiyoruz; Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecriti kırıp fiziki özgürlüğünü sağlamak, en temel hedefimizdir. Bu hedefi büyütmek için Türkiyeli kadınları ve dünya kadınlarını mücadelemize güç vermeye çağırıyoruz!

Geldiğimiz aşamada, 21. yüzyılda bir tutam saçı ile Jin, Jiyan, Azadî isyanının sembolü haline gelen Jîna Êmînî’nin direnişi temelinde başlattığımız kampanyamızla birlikte yeniden ifade ediyoruz; kadınların özgürlük mücadelesine olan inancımız tamdır! Bu inancı büyütmek için başta Kürt kadınlar olmak üzere; Türkiyeli kadınları, feminist örgütleri, kadın aktivistleri ve bütün dünya kadınlarını kampanyamızı sahiplenmeye, güçlendirmeye ve kadın varlığına yönelmiş bütün saldırılara karşı kadınlar öncülüğünde toplumsal özgürlüğü büyütmeye çağırıyoruz. Gelin hep birlikte, her yerde, her zaman haykıralım; Bi Jin Jiyan Azadî’yê ber bi Azadîyê!

  1. Eylül 2023/RIHA/URFA

Tevgera Jinên Azad (TJA)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

You may also like...